Mike Tyson - Jake Paul karşılaşması spor kılığına bürünmüş içeriğin zirve noktasıdır

Mark Borkowski, Mikhail Gorbaçov'dan Diego Maradona'ya ve penisine ağırlık asan Amerikalı teşhirci Jim Rose'a kadar herkesle çalışmış bir halkla ilişkiler ustasıdır. Borkowski ayrıca Ian Botham'ın Hannibal'ın fillerle Alpler'de yürüyüşünü yeniden yaratmasına yardım etti ve günahları için, Cliff Richard'ın Saviour's Day şarkısının çok az radyo çalınmasına rağmen Noel'de 1 numaraya ulaşmasının arkasındaki beyindi. Öyleyse yılın en büyük spor gösterisini, Mike Tyson'ın bu hafta sonu Netflix aracılığıyla 300 milyon evde yayınlanacak olan Jake Paul'e karşı dövüşünü daha iyi kim anlatabilir?

İçgüdüsel olarak, Borkowski'ye de söylediğim gibi, bu fikirden nefret ediyorum. Çoğu boks hayranı da öyle. Bırakın 2024'ü, 2004'te bile gerçeğe yakın olmayan bir efsaneyi satıyor: Tyson'ın yaşayan en vahşi savaşçılardan biri olduğu, Mayıs ayında ülserinin alevlenmesinin ardından kan kusan ve katran dışkılayan 58 yaşında bir adam olmadığı efsanesini. Tyson'ın boks şöhretini ve sağlığını riske atıyor. Netflix'in cömert tanıtımı bir yana, gerçek bir spor etkinliğinden çok bir gösteriş ya da sirk gibi hissettiriyor ama yanılıyor olabilirim. Kesinlikle Borkowksi öyle düşünüyor. Dövüşün, halkın ne istediğini onlardan çok önce içgüdüsel olarak bilen, gelmiş geçmiş en büyük şovmen, absürt ve sıra dışı şeylerin küratörü PT Barnum'un oyun kitabından çıktığına inanıyor. Ve bunun kitlelere ulaşacağını düşünüyor.

"Barnum kalabalığın - büyük sürünün, büyük ayaktakımının - ilgisini nasıl çekeceğini biliyordu" diyor. "Bu mücadele fırsatçılıkla ilgili. Yaratıcı düşünceyle ilgili. Ve şimdiden reklamın oksijenini üretiyor ki bu da her zaman bir şeyin çok başarılı olacağının göstergesidir."

Borkowski'nin de belirttiği gibi, iki büyük pazara hitap ediyor: Tyson'ı izleyerek büyüyen Boomers ve X kuşağı ile Jake Paul'e tapan ve birçoğu izlemek isteyecek olan genç kuşaklar.

"Pek çok insan, özellikle de erkek çocuklar, kendilerini Paul gibi erkek influencer'lara yansıtıyor" diyor. "Bazı açılardan onlar en iyi arkadaşları - ister onları Call of Duty oynarken izlemek olsun, ister Jackass'tan etkilenen şakacı neslin sosyal medyada çirkin şeyler yaptığını görmek olsun. Dolayısıyla bunu izliyor olacaklar. Tyson'ın en iyi zamanlarında onunla büyüyenler de öyle. Her ne kadar bağnazlar alay etse de, bunun için bir pazar var. Netflix de bunu biliyor."

Ama bu tamamen spor değil, değil mi? Borkowski itiraz etmiyor. Ancak İngiltere saatiyle Cumartesi günü erken saatlerde yapılacak olan dövüş bir şekilde başarıya ulaştığı sürece bunun bir önemi olduğundan emin değil. "Bu dövüşün kökeni kesinlikle World Wrestling Entertainment'a dayanıyor" diyor. "Bu spor ve eğlencenin bir birleşimi. Bir kısmının sahnelendiğini hissediyorsunuz. Kimse ciddi şekilde yaralanacak mı? Sanmıyorum, çünkü 14 onsluk eldivenler giyiyorlar. Yani WBA'den çok WWE'ye benziyor."

Ardından da nihai onayını veriyor. "Böyle bir şeyle ortaya çıkmaktan çok memnun olurum" diyor.

Netflix'in bir kazananın peşinde olduğuna inanan Borkowski yalnız değil. Küresel spor hakları ajansı IMG'nin medya başkanı Adam Kelly de aynı şekilde düşünüyor. Ultimate Fighting Championship ve Al Haymon ile yakın çalışarak 2017'de Floyd Mayweather ile Conor McGregor'un karşılaşmasının tanıtım ve sahnelenmesine yardımcı olan Kelly, Tyson ile Paul'un da benzer bir cazibeye sahip olduğunu düşünüyor.

Kelly'nin çıkış noktası, TV reytinglerinin düştüğü bir dünyada, sporun NFL, Olimpiyatlar, Euro ve Kadınlar NBA'inin rekor reytingleriyle bu trendi kesinlikle tersine çeviriyor olması. Doğal olarak Netflix ve Amazon gibi medya ve teknoloji devleri, abonelikleri artırmak ve ürün satmak için canlı spora daha fazla odaklanmaya başlıyor. İş zekaları göz önüne alındığında, onlara karşı bahse girmeye cesaret edebilir misiniz?

"Bu dövüş bokstan çok daha büyük" diyor. "Bu, spor söz konusu olduğunda Netflix'in modelini kanıtlayacak olan yol ve yol haritası. "Kelly, Tyson ve Paul'un "şimdiye kadar yayınlanmış en büyük dövüşlerden biri olacağını" tahmin ediyor. Neden mi? Çünkü Netflix'in devasa abone tabanı, algoritmasının insanları yeni içeriklere yönlendirme yeteneği ve dövüşü çevreleyen entrikanın bir kombinasyonu.

Mayweather'ın McGregor'a karşı oynadığı maça burun kıvıran ve Paul gibi sporu etkileyen isimlere gözlerini devirmeye devam eden bağnazlara da bir mesajı var. "Bu dövüşler yeni taraftarları cesaretlendirdi ve boksa yeni bir ilgi dalgası yarattı," diye ısrar ediyor. "Eğer boks sadece teknik dövüşlerle hardcore bir hayran kitlesine hitap ederse, eninde sonunda ölecektir. Çünkü izleyicileri yaşlanacak ve sonra da öleceklerdir."

Bu, tüm sporlar için geçerli bir uyarıdır. Kelly, "Sürekli olarak izleyici kitlenizi oluşturmaya çalışmalısınız," diyor. "Bu da özellikle mevcut hayranlarınız dışındaki insanlara hitap eden bir ürün yapmak anlamına geliyor. Bunu yapmadığınız sürece, küçülen bir buzdağının üzerindesiniz demektir."

Buna katılmıyorum. Ancak Netflix'in Arlington, Teksas'taki dövüşü "sosyal medyanın en büyük ismi boksun en büyük ismine karşı" şeklinde tanıttığını duyduğumda ya da Muhammed Ali'nin eski menajeri Gene Kilroy'un yakın zamanda Tyson'a şöyle dediğini gördüğümde hala irkiliyorum: "Bu seni şimdiye kadar gördüğüm en güçlü halin." Bu sadece küstahça bir aldatmaca değil. Kandırılmış bir saçmalık.

Barnum'a sıklıkla yanlış atfedilen, her dakika bir enayi doğduğuna dair o eski atasözünü akla getiriyor. Barnum'un da bir keresinde şöyle dediği iddia edilir: "Her kalabalığın bir gümüş astarı vardır." Bu tedirgin edici gösteri söz konusu olduğunda, bu biraz uygun görünüyor.